Yeni moda ilişkiler

Hayatıma kolay kolay birilerini alabilen birisi pek sayılmam. 9 sene de 3 kişi, hatta 2 + çeyrek kişi girdi diyebilirim. Geçenlerde bir arkadaşımla sohbet ederken garip ama ikimizin de aynı tutumla karşılaşmış olması ve de bu kişilerin bizim kuşağımız ya da bize yakın olmaları beni şaşırtmakla birlikte, bu kadar tesadüf olamaz diye de düşündürttü açıkçası. Bu sebeple, “erkekler arasında bilmediğim yeni bir akım oluştu da, benim haberim yok herhalde” demekten kendimi alamadım. Sanırım fazla uzak kalmışım…

Bu yeni erkek modelinde, ya özgüven eksikliği ya da patlaması mevcut olmakla birlikte, bir erkek olarak bir o kadar narin, bir o kadar hassas olmaları da tezatlık oluşturmakta. Yanındayken karşısında ki bayana karşı hassas, ince düşünceli (ağzına yemek yedirmek mi dersiniz, üşümesin diye koştur koştur hırka getirmek mi dersiniz, ayağına yiyecek, içecek hizmeti mi dersiniz, vb.) bir takım davranışların yanında, iş konuşma diline gelince ağızlarından duymaya alıştığınız bir takım sözleri duyamıyorsunuz (sevgilim, tatlım, canım, hayatım, arım, balım, peteğim,…) Komik olansa arada ağızlarından kaçırmaları 🙂 Her neyse inatçı ve aşırı kontrollü bir insan olarak bende aynı şekilde yaklaştığımı, bu konuda çok da zorlanmadığımı söyleyebilirim. Sanırım bir noktadan sonra benim de içimden gelmedi.

Neden bu şekilde davrandıklarının sebebine gelince anlamsız ama bence altında ince bir msg yatıyor. Msg şu; birlikte iyiyiz, güzeliz, hoşuz ama sevgili değiliz. “Ne yaptın müdür?” sözünü işitti bu kulaklar. Cvp; gezdim tozdum, bla bla kanka, sen ne yaptın? Asla altta kalmam 🙂 Bütün gün yazış, çık gez, toz, film izle, yemek ye, bir sürü şey paylaş, sonra adam kalksın sana “ne yaptın müdür?” yazsın. Haa bu arada şunu da ekleyeyim, bu yeni modellerde aramak yok, yazarak anlaşabiliyorlar ya da en fazla sesli msg. 🙂 Üşengeç bir insan olduğum için bıt bıt msg yazmak yerine konuşmayı tercih eden ben, buna bile alıştım.

Neyse ki etrafımda beni seven, hatta kimileri ümitsiz aşık olan, dostum dediğim, çeşitli yaş aralıklarında erkek arkadaşlarım var da şifrelerinizi çözebiliyorum.

Öncelikle bir erkek sizinle her şeyi yaşayıp, yanındayken size kraliçe gibi davranıp, sizi sarıp sarmalayıp, gerekirse sımsıkı neredeyse içine sokup, saçlarınızı okşayıp, koklayıp, sonrasında arada bir nbr diye msg yazmakla kalıyorsa, öncelikleri farklıysa, canı isterse zaman ayırıyorsa, size asla güzel, içinden gelen kelimeler kullanmıyorsa,.. bu şu anlama geliyor; gel, cepte dur, bir yere gitme ama ben daha iyisini bulursam kaçarım. (Afedersin ama b.k bulursun). Ayrıca kaçmazsın. Hatta o kabiliyet olsa hepimizi birden idare edersin ama maalesef, sizin şu özgür birlikteliğiniz sizden çok bizim işimize yarıyor. Tabi kullanabilene 🙂

Bir diğer konu bir erkek size eski sevgilisinden, karısından bahsediyor, yeri geliyor kötülüyor, yeri geliyor övüyorsa; öncelikle kötülemesine sevinmeyin, sinsi gülüşlerinizi bir tarafa bırakın ve topuklayarak kaçın. Bir insan hayatını, evini, yatağını, her şeyini paylaştığı bir insanı kötülemez. Eğer kötülüyorsa yarın öbür gün sizi de başkalarına kötüleyecektir. Söz konusu adam dengesiz, hazımsız. Bu sebeple bazen ben aslında mükemmelim, problem bende değildi mesajını vermek için kötülüyor, bazen de size aslında eşini, sevgilisini unutamadığı, her an barışabileceği mesajını vermek için övüyor.

Açıkçası 1 kez istemeden dönmüş, 1 kez sözden dönmüş, 1 kez nişandan dönmüş, 2 kez evlenip, ayrılmış birisi olarak evliliğe sıcak bakmadığımı söylemekten çekinmiyorum.:))) (Ne kadar ciddi düşünülesi bir insanmışım :))) )Haa bir gün birisi kalkar beni ikna eder bilemem. Ama evliliği düşünmüyor olmam, tek amacı olan, gereksiz, zamanımı çalan ilişkiler yaşayacağım anlamına gelmiyor. Saygılı, seviyeli, zamana yayılan bir birliktelik tabi ki olabilir. İlla ki imza atmamız ya da aynı evin içine girmemiz gerekmiyor. Çok da kasmaya gerek yok yani. (Bu arada hiç nişanlanmadığımı ve kına gecem olmadığını fark ettim :))) )

Sonuç olarak tavsiyem; madem bu yeni moda ilişkilerde her şey mübah ama sevgili değiliz  o zaman özgür bireyler olarak, sizi eğlendirenle, güldürünle gezin, tozun, bir şeyler için, malzemeleri iyi olan, güzel sevişenle sevişin, ruhunuzu dinlendirenle de dinlenin…  Sonuçta hepsini bir arada bulamıyoruz… Bulan varsa tebrikler…

Şunu da unutmayın. Büyük bir ihtimal karşınızda ki vatandaşta sizden uzakta kaldığı zamanlarda başka diyarlarda geziyor olabilir, tabi becerebiliyorsa. Ben aldatılmam sakın demeyin. Bir araştırmaya göre erkeklerin %90 ı eşlerini, sevgililerini aldatıyor, kalan %10 un % 5 i engelli, % 5 de beceriksiz olduklarından aldatamıyor. Açıkçası ben “ben aldatılmam” demem. Bana olan tüm sorumluluklarını yerine getiriyorsa, bana çaktırmadan isteyen istediğini yapabilir. Arkadaşlar zaten tek eşli olmaya çalışarak ne kadar zor olan bir şeyi başarmaya çalıştığımızın farkında mısınız?

(Bir yerde okumuştum; insan türü biyolojik olarak çok eşli (poligam), kültürel/sosyal olarak tek eşli (monogam) bir türdür. Doğada eşlilik konusunda ne ararsanız vardır. Çünkü her canlının evrimsel tarihi farklıdır; biyolojik, toplumsal, cinsel ve kültürel özellikleri de buna göre şekillenmektedir. Homo sapiens’i inceleyecek olursak, biyolojik bütün özelliklerimiz çok eşliliğe, yani birden fazla eş ile çiftleşip çocuk yapmaya uygundur. Buna karşılık kültürel ve sosyal yapı insanları tek eşlilikle sınırlandırmaktadır. Bilimsel açıdan baktığımızda doğru ya da yanlış yoktur. – Çağrı Mert Bakırcı)

Geyşa ruhlu kedi 🙂

Sensizlik (Kadınlar ruhsuz diyenlere gelsin…)

Sensizlik iyi geldi bana bak…

Alkolü azalttım,

Sigarayı bile eskisi gibi aramıyorum artık.

Hatta dört, beş kilo bile verdim.

Ne demlediğin çay,

Ne sigaranın dumanı,

Ne pofidik terliklerim,

Ne izlediğimiz diziler,

Ne dinlediğimiz şarkılar,

Karşılıklı sohbetlerimiz,

Tartışmalarımız,

Gülüşlerimiz,

Sevişmelerimiz,

Ne saçların,

Ne selvi boyun,

Ne güzel gülüşün yok gözümde.

Ne de ince güzel parmakların, ellerin artık bedenimde…

Sensizliğin dibindeyim…

Yalnız, kimsesiz…

Kadın & Erkek

Kadınlar ne ister?

Birbirimizi kandırmayalım 🙂 Tabi ki çok şey… Sevgi, ilgi, şefkat, saygı, sadakat, temizlik, bitti mi? bitmedi; fedakarlık, dürüstlük, sorumluluk, nezaket, bitti mi? bitmedi; güç, para, iyi fizik, iyi sex, …Bir de bütün bunların üstüne gülümsetirseniz oldu bu iş. Şaka bir yana yine de genelleme yapmamak lazım. Benim gibi bütün bunların hepsinin bir adamda buluşmasının çok ender olacağını bilenleriniz ya da çoktaaan kabullenmiş olanlarınız da vardır elbet. Ayrıca lütfen herkes bir dönsün kendisine baksın. Siz de bunların kaçı var?

Gelelim erkeklere… Ne istersiniz?

Aslında yukarıda yazdıklarımın hepsi sizin için de geçerli. Belki sadece öncelik sıranız farklı. Ama siz de durum bir o kadar basit gibi görünmekle birlikte, bizim için bir o kadar çetrefilli. Tabi bu durumun çeşitli toplumsal, çevresel, bölgesel, ülkesel 🙂 sebepleri olabilir.

– Bir kere kadın dediğin güzel, bakımlı, hanım hanımcık olmalı. Hatta bu iç güzelliğinden bile mühim olabilir. Ayrıca dikkat çekmeli (hep hanım hanımcık nereye kadar). Detaya girmeyeceğim, tepki toplamak istemiyorum.

– İkinci sırada tabiî ki tahmin edersiniz ki “iyi sex”. Olmadan olmaz.

– Üçüncü sırada leziz yemekler. Boşuna dememiş atalarımız “erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer” diye.

“Kadın dediğin sokakta hanımefendi, mutfakta aşcı, yatakta orospu olacak.”

Bu cümleyi kim kurmuş bilemiyorum ama konuyu kısaca özetlemiş. Yine de ben “tecrübeyle sabit” diyerek aslında konunun bu kadar basit olmadığını düşünüyorum.

Evet bunlar düz mantıklı yaratıldıkları düşünülen erkekler için gayet basit olan istekler. Gelelim biz kadınlar için çetrefilli olan kısmına.

-Bir kere en başta bir kadın olarak hiçbir şeyimizi belli etmeyeceğiz. “Karda yürüyüp izini belli etmemek” misali.

– İlgileneceğiz ama ilgilenmiyormuş gibi davranacağız, hoşlanacağız, aşık olacağız belki seveceğiz ama sevmiyormuş gibi davranacağız,

– Ayaklarımızın üstünde duracağız ama duramıyormuş, acizmişiz, size muhtaçmışız gibi duracağız,

– Becerikli olacağız ama hiçbir şeyi beceremiyormuş gibi nazlanacağız,

– Sizin için en önemlisi göstereceğiz ama vermeyeceğiz. (Ayrıca bunun sizin için belirli bir süresi var mı?, ne kadar?, artık birisi açıklık getirirse çok sevineceğim. 1 ay, 6 ay, 1 yıl 🙂 ne kadar nazlanmak gerekiyor?)

Bunları başarabilen kadınlar var mı? Tabi ki… Aramızda Oscar’lık oyunculara taş çıkartan ama tek amacı evinin hanımı, çocuklarının annesi olmak olduğu için harcanıp giden o kadar çok kadın var ki. Öncelikle kendilerini bu üstün performanslarından dolayı tebrik ediyorum. Benim hiçbir zaman yapamadığım, yapamayacağım, yapmayacağım performansı gösteriyorlar.

Ne oldu “ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” sözüne. Eeee siz olduğu gibi görünen kadınları istemiyor, sevmiyorsunuz ki…

Bir garip diyalog

Kadın: Beni sevmeyeceksin, çünkü ben iyi bir insanım.

Adam: Sen de beni sevmeyeceksin, çünkü ben de bütün kadınların peşinden koştuğu serseri, puşt bir piçin teki değilim.

Aylar sonra…

Çırılçıplak teni teninde, üstünde uzanmışken kadın…

Adam: Bana öyle bakma.

Kadın: Nasıl?

Adam: Öyle işte.

Suskunluk…

Yakalanmıştı. “Nasıl?” sorusunun cevabını ikisi de biliyordu aslında (hayran hayran, aşk dolu). Bakışlarında yakalamıştı ruhunun hissettiklerini.

Ve haftalar sonra…

Kadın: Ben sevilecek kadın değil miyim?

Adam: Ben seni seviyorum. (Hiç düşünmemişti)

Kadın: Evet, insan olarak.

Suskunluk…Birkaç hafta sonra…

Hadi! devamını getirin…

Bazı şarkılar…

Dört duvar arasında
Bir otel odasındayım
Yalnız ve sessiz…
Kulağımda;

Toprak Yağmura (Can Ozan&Zeynep Bastık düeti)

Toprak yağmura, ben sana
Âşık olduk yeniden
İmkânsız gibi görünen
Bu mesele
Girdi aklıma her gece
Tanıdık bi’ melodi
Sen miydin sebebi?
Söylesene
Bir kadın/adam gelir değiştirir seni
Alıştığın o sert, kararlı şeklini
Yüz binlerce yıldır böyledir gider
Suyun kumsala vurması gibi
Vurması gibi
Ve gök ağladı her sabah
Ben kayboldum yeniden
Şu camlardan süzülen
Tane tane
Ve hep uykuya dalmadan
Düşündüm geceleri
O yazdığın dizeleri
Ezberimde
Bir kadın/adam gelir değiştirir seni
Alıştığın o sert, kararlı şeklini
Yüz binlerce yıldır böyledir gider
Suyun kumsala vurması gibi
Vurması gibi…

Bazı şarkılar vardır, bulunduğunuz an için bir anlamı ve önemi olmayan ama bir o kadar anlamlı olan. Bu arada bu parçanın orjinalinde “bir kadın gelir değiştirir seni” fakat işin içine Zeynep girince “bir adam gelir değiştirir seni” olmuş. Güzel de olmuş. Son zamanlarda tekrar tekrar dinlediklerimden oldu.

Bana Ne Yaptın (Cem Adrian)

Bugün günlerden hiç benim adım yok
Kanatlanıyor içimden binlerce siyah kelebek
Savruluyor rüzgarda yaprak gibi
Kalbim uzaklarda bir yerde, kalbim kayıp Sessiz, yorgun, ağır, gözkapaklarım kapanıyor yine, yine
(Karanlığa dokunabiliyor sanki ellerim)
Yıkık, dökük, bu şehrin duvarları birer birer üstüme yıkılıyor yine
(Sadece sesler duyuyorum)
Yine
(Ayak sesleri uzaklarda)
Kuş sürüleri terk ederken bu şehri, ardında yoksul ve kimsesiz çocuk gibi bırakıyor yine
(Susuyorum)
Yine
(Sessizlik keskin)
Ve sonbahar sinsice yaklaşarak peşinde köpek gibi bir yalnızlığı üstüme sürüklüyor yine
(Bekliyorum)
Yine
(Beklemek keskin)
Sözler hep yalan, yeminleri unut
Bir veda bir sebepsiz tokat gibi çarpıyor yine
(Burdan gitmem gerek)
Yüzüme
Şarkılar yalan, duyduklarını unut
Bir hikaye rüzgarın ellerinde savruluyor yine
(Herşeyi unutmam gerek)
Yine
Kestim, akıttım, damarlarımdaki kanımda akan o kirli siyah yalanları
(Acımıyor bileklerim)
Olmadı
(Acımıyor hiç)
Sildim, çıkardım yüzümden kazıdım yüzüme çizdiğin o siyah derin yazıları
(Acımıyor ellerim avuçlarım)
Olmadı
(Acıtmıyor hiçbirşey)
Kustum, tükürdüm içimde senden kalan o keskin o acıtan hatıraları
(Acımıyor tenim, ve acımıyor)
Olmadı
(Dokunduğun yerler)
Söktün, defalarca diktim o küçük ellerinle açtığın ve sızlayan bütün yaralarımı
(Acımıyor artık kalbim)
Olmadı
(Kalbim)
Bana ne yaptın, ne yaptın, ne yaptın, ne yaptın çocuk
(Sadece sessizce durdum ve öylece izledim bir meleğin ellerindeki ellerimin izlerini)
Niye yaptın, niye yaptın, niye yaptın ahh çocuk
(Sadece sessizce durdum ve öylece izledim bir meleğin ellerindeki kaderimin sökülüşünü)
Bana ne yaptın, ne yaptın, ne yaptın, ne yaptın çocuk
(Sadece sessizce durup öylece izlemek istedim bir meleğin ellerindeki kalbimi)
Niye yaptın, niye yaptın, niye yaptın ahh çocuk
(Sadece öylece durup sessizce izlemeyi istedim, sadece bir meleği sevmeyi)
Göremiyorum, duyamıyorum artık dokunamıyorum çocuk
(Hep bir şey eksik gibi ve hep bir şey yarım ve hep bir şey yok artık sanki)
Anlatamıyorum, anlatamıyorum artık ağlayamıyorum çocuk
(Ne bir ışık var ne de bir şarkı artık sokaklarında bu kaybetmiş şehrin)
İnanmıyorum, inanmıyorum artık inanamıyorum çocuk
(Ne bir isim var duvarlarında, ahh ne de okunabilen bir cümle)
Bilmiyorum, bilmiyorum artık sevemiyorum çocuk
(Sadece sessizce durdum ve öylece izledim bir meleğin ellerindeki ölümümü)
Ne yağmur, ne kar, ne yüzüme vuran rüzgar, canımı yakan acıtan sonbahar, daha dinmedi çocuk
(Öyle beyaz ve öyle)
Seni silmedi çocuk
(Öyle maviydi ki)
Alev alev yanan kirpiklerinde saçılan kıvılcımlarınla başlayan bu yangın daha sönmedi çocuk
(Öyle güzeldi ki ve öyle)
Sönemedi çocuk
(Öyle masum ama)
Bu viran şehirde, bu viran hikaye henüz bitmedi
Bitmedi, bitmedi, bitmedi çocuk
(Öyle yanlış öyle)
Bitemedi çocuk
(Öyle yanlış ki ve öyle)
Bu aciz şarkılar, bu aciz dualar seni geri getirmedi, getirmedi, getirmedi çocuk
(Öyle çocuk)
Dönmedin çocuk
(Kalbim)
Bana ne yaptın, ne yaptın, ne yaptın, ne yaptın çocuk
(Tüm maviler kirli şimdi ve tüm beyazlar utanç içinde ve sadece uyumak)
Bunu niye yaptın, niye yaptın, niye yaptın, niye yaptın çocuk?
(Uyumak istiyorum)

Aslında Cem Adrian deyince duruyorum. Beğenmediğim bir parçası var mı bilmiyorum ama ilk aklıma gelenlerden ve yine son zamanlarda bir şeyler karalamak istediğimde en çok dinlediklerimden. Eveeet bende yazmak için mutsuzluk arayanlardanım. Bu konuya başka zaman değiniriz.

Son olarak;


Salih Bademci – Masal

Bu dünyaya sığmadım, sığamam
Ben burada, yürek devler ülkesinde
Masal bu ya, gözlerim kapalı
Açsam, acı gerçek perdenin arkasında.

Kimimiz, gök kuşağından,
Diğerimiz, yasak doğuştan
Bu cihana meydan okuyuştan
Sabıkalı vesselam

Hey, aslında onlar
Öldürmek istiyor ölümü
Kimse inanamıyor
Maalesef fark etmiyor göründüğünü…

Neler oldu
Gel de bir benden duy
Ben de senin gibi bir aşk yarasıyım
Ben yaşadım, ben istedim
Ben kendimin masalıyım.

Gözlerinizi kapatıp dinleyin. Sahnedeki ses kaydını ortam üzerinden kaydetmişler, sanki o an ordasınız. Şahane olmuş.

To be continued

BABAM…

Genelde annelere şiirler, şarkılar, metinler yazılır, peki ya babalar? Vardır elbet ama yeteri kadar değil. Aslında uzun zaman düşünmek istemedim, tam olarak 1 yıl 2 ay 5 gün (431 gün), yokmuş, hiç yaşanmamış, kötü bir şakaymış gibi. “Her baba için kız çocuğu farklıdır, her kız çocuğu için de babası”, bir klişe ama bizim için geçerli olan bir klişe (Yoksa ne babalar var, kendisinden başka hiç bir şey umurunda olmayan). Küçükken o bana köfte derdi (aile arasında bir sır :)) ben de ona babiş, babişko. Bir şey için izin almak istediğimde her zaman salak gibi önce anneme gider, hayır cevabından sonra babama giderdim. Bana direkt izin vermek yerine bir göz kırpar “Emel, hayatım ya da karısı yarım saat, bir saat, her neyse daha izin verelim der” annemi ikna ederdi. 63 yaşına kadar annemle hep eleleydiler, hala lisedelermiş gibi. Bizim eve hiç bir zaman tesisatçı, tamiratçı girmedi, her şey elinden gelirdi. Arabayı canavar gibi kullanırdı, 13-14 yaşlarında Nuruosmaniye de otoparkta arabaları parkederken öğrendim derdi (ben de ona çekmişim). Hep çalıştı, didindi, ailesi için, etrafı için, herkese yardımcı oldu. Bana ve kardeşime doğru, dürüst, hoşgörülü, vicdanlı, sorumluluk sahibi, ayakları üzerinde duran bir birey olma gibi erdemleri öğretmenin yanı sıra, verdiği en güzel nasihat “başın sıkıştığında, hata yaptığında ya da yapmak istemediğinde güvendiğin üç büyüğüne sor ve ona göre hareket et’ti, ayrıca bu üç kişi’nin kendileri olmak zorunda olmadığı”. Büyüdüm, koca kadın oldum, nasihatını hiç unutmadım ama hep kafamın dikine gittim. Sen hep arkamda dağ, önümde sığındığım liman oldun. Biz hep çok şanslıydık, sana sahip olduğumuz için. Şimdi saçma bir hastalık yüzünden ansızın gittin. Ben herkes ölsün, dünya dursun istedim. Sensiz hayat çok zor, anlamsız. Benim doğru, dürüst, vicdanlı, erdemli, onurlu, gururlu, güçlü, korkusuz, becerikli, karıncayı incitmeyen melek babam… Sana hiç yakışmadı. Bazen nasıl kendimi yerden yere atmadım, nasıl delirmedim diye sorguluyorum. Ama ben hep güçlü olmak zorundayım. Benim için “benim kızım 10 erkeği cebinden çıkarır” derdin, hala öyleyim ama inan artık çok zor. Seni seven ve sonsuza dek sevecek olan kızın. (15.08.1957 / 26.11.2020)

Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir

Heteroseksüel bir insan olarak, her zaman cinsel yönelimlere, tercihlere saygıyla baktım. Fakat kendi yönelimimden dolayı hiç bir zaman iki bayanın ya da iki erkeğin birlikteliği bana estetik gelmedi. İki tarafında birbirine hep haşin davranacağını düşünüyordum nedense, sanki karşı cinse ilgi duyanların arasında anlaşmazlıklar, kavgalar, vs olmuyor gibi. Ta ki bugüne kadar 🙂 La Casa De Papel i sonunda izleme fırsatım oldu. Ve ne oldu dersiniz? Palermo’nun Berlin’e olan karşılıksız aşkı, Berlin’in sırf arkadaşını incitmemek adına kendisini öpmesine izin vermesi ve sonrasında onu korumak ve daha fazla incinmemesi için vedalaşması… Hiç böyle hayal etmemiştim. Bir erkeğin diğerine olan aşkı ve iki erkeğin öpüşmesinin bu kadar güzel, bu kadar aşk dolu, bu kadar çekici ve estetik olacağı aklımın ucundan geçmezdi. Sanki o an o şapelde yanlarında bende vardım ve vedalaşmalarını izliyordum. Palermo ile birlikte benimde gözlerimden yaşlar aktı. Duygular, hisler, düşünceler, her şey değişir… Sadece değişimin kendisi değişmez.